Kılavuzu Olmayanlar / Kılavuzu Reddedenler/ Türkiye’liler

Her birimiz doğumumuzdan ölümüze kadar geçen zaman içinde çeşitli ritüeller ve gelenekler çerçevesinde bazı hayat dinamikleri edinerek, kendi kurallarımızı oluşturarak yahut kabul ederek büyürüz. Ben bu kabul edilen kuralları hayat kılavuzu olarak adlandırıyorum. İnsanlar ile etkileşimi, tarihsel süreçte uğradığı demografik yapı değişimleri, savaşlar, doğal felaketler gibi bir çok etken bir kenara çevresel etkiler bile çok farklı. Bu sebeptendir ki İzmir’de doğup büyüyen bir insanla Erzurum’dakinin hayat dinamikleri çok farklı oluyor. Birisi yazın dahi uzun kollu elbise giymek zorunda olurken diğeri kışın bile kısa kollu elbise giyebiliyor. Bu basit denklem üzerinden yola çıkarsak aynı dili konuşan, aynı coğrafyada yaşayan insanların nasıl bu kadar farklı özelliklere sahip olduklarını daha rahat anlayabiliriz.

Tarihten bu yana yaşadığımız bu topraklar amiyane tabirle çok fazla el değiştirmiştir. Ve her topluluk kendi kültürünü yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak için çabalamıştır. Tabi bu aktarma çabası kendinden önceki kültürleri yok etme çabasını hiç bir zaman yenememiştir. Günümüzde Anadolu topraklarının her yanında binlerce yıllık tarihi kültürel miras olmasına rağmen bir çok insan neyin içinde yaşadığını bile fark etmeden ölüp gitmektedir. Bu durum seçenekler arasında kaybolup gitmek gibi değil daha çok seçeneklerin varlığından bile haberi olmadan gitmek demek. Ben 1994 doğumluyum bize ilkokul yıllarımızda Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarındaki berbat hallerini, başarısızlıklarını ve hatta İngiliz Hükümetine sığınan padişah Vahdettin’i anlattılar. Mustafa Kemal ATATÜRK’ü o kadar büyük anlattılar ki insan olduğunu unutup kusursuzmuş gibi algıladık. Fakat şuan ki çocuklara anlattıkları tam tersi düzeyde.

Benim çocuğum yok, fakat olduğunu varsayıyorum. Aramızdaki kültür uçurumunu tahmin edebiliyor musunuz? Bana öğretilenle ona öğretilen tarih arasında bir bağ yok. Al sana aramızdaki kuşaklar arası kültür çatışmasının temel sebebi.

Bence bizim coğrafyamızın sorunlarının temelinde bu mesele var. Her yönetici, yeni yetişen topluma kendi politik çizgisinde tutmaya, kendi dini inançlarına uygun nesil yetiştirmeye çalışıyor. Ve daha önceki kuşağa öğretilenlerden nefret etmesi isteniyor. Bana öğretilen doğrulara çocuğumun nefretle bakması gibi bir durum söz konusu.

Kabul edin yada etmeyin doğru sadece sizin bildiğiniz değildir. Farklılıkları aynı zeminde buluşturup, farklılığın zenginliklerinden faydalanacağımız bir coğrafyada yaşamamız gerekirken. Filozoflar, bilim insanları yetiştirip dünya ideolojilerine katkı sağlayacak bir toplum olmamız gerekirken. Bize bilgilerini ve tecrübelerini aktaracak olan bizden önceki kuşakla iletişim bile kuramıyoruz.

Bence kimliğini bulamamış, kendini tanıyamamış insan bu coğrafyada çok fazla. Sebebi açık açık ortada. Bu coğrafyada yaşayan insan tarihten beri huzur bulmamıştır.

  • Bizler kılavuzu olmayanlarız
  • Bizden sonraki nesil bizim kılavuz aldığımızdan nefret eden, kılavuzu reddedenler.
  • Ve hepimiz beraber Türkiye’liyiz.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir